Son Ümit.
Kültür-Edebiyat dergisi

Ebubekir KURBAN

-Burak Çakır


Bu sayımızda Milat gazetesi yazarlarından Ebubekir Kurban İle söyleştik. Ebubekir Kurban'ı Baba adı: Âdem, Ana adı Havva, İsmet Saat Kaç ve Türkiye Sevgisi İmandandır” isimli kitaplarıyla tanıyordum daha doğrusu tanıdığımı zannediyordum. Söyleşi için gittiğimde egolarından uzak, gayet mütevazi bir yazar buldum. Samimiyeti ve hoş sohbeti ile yaklaşık iki saat süren muhabbetimiz boyunca kendisine ve edebiyata olan tutkusuna hayran kaldığımı da ifade etmeliyim. Savrulmuş bir insan yığını arasında fikre ve edebiyata bu denli önem veren bir kalemle tanıştığım için oldukça müteşekkirim diyebilirim...

 
- Ebubekir Kurban kimdir diye araştırdığımızda “Samimi, can dostu ve arkadaş milliyetçisi” olarak tanımlıyor insanlar sizi. Peki, siz olsanız kendinizi nasıl tanımlardınız?
Vallahi insanın kendini tanımlaması zor, ne desek boş. Her tanım içerisinde bir eksiklik barındırır bir kere, bu noktada ne desek boş ama beni tanıyan arkadaşlar muhabbet ehli biri olarak addediyor, buna da karşı çıkmak içimden gelmiyor. Sohbet ile hoşça vakit geçirmeye çalışıyorum şu fani dünyada, yalnız kaldığımda ise hüzünleniyorum ama çok değil. Tebessümü, umudu elden bırakmadan yaşıyorum.
-Yazın serüveninizin nasıl/ne zaman başladı, bir teşvik var mıydı?
Teşvik yoktu açıkçası, yazan arkadaşlarım vardı yazsa yaza bunlar ne öğrenecek diye merak ediyordum şimdi ben yazıyorum ne öğreneceğim bilmiyorum. Lisede biraz hevesti benim için, günlük olaylarına da bulaşmıştım. Üniversite de bir derdimiz, davamız olsun bunu da edebiyat ile süsleyelim diyerek her edebiyatseverin yaşadığı şeyleri bende yaşadım galiba.
-Yazan insanların sınırları olmalı mı? Olmalı ise bunlar nelerdir? Siz yazarken kendinize sınırlar çizer misiniz?
Sınır lafı tehlikeli... Tabii ki kafada sınır olmaz ama yazarken sınır olur, mutlaka bir çerçevesi olur ama yazarken kelimelerin çağrışımlarını serbest bırakırsın. Çünkü okuyucunun sana saygı duymasını beklersin, çünkü okuyucuya saygı duyarsın.
Zihne sınır çekmek yobazlıktır, ne olursa olsun yani oradan bir enerji, bereket, aşk, meşk çıkmaz…
-Sizce yazmak için ilham gerekli midir, yoksa pratikle ve bol çalışmayla da iyi bir yazı elde edilebilir mi?
Pratik, bilgi, görgü olmadan olmaz bu iş. Kafaya takmadan, kafa yormadan olmaz. Yani felsefeyle uğraşacaksan bileceksin, peşine düşeceksin, emek vereceksin, mutsuz olacaksın bir kere ama şiir alt yapın varsa durum değişebilir. Şiirin sana açtığı bir alan olabilir, bunu değerlendirebilirsin. Bakarsanız iyi şairlerin düz yazılarına bakarsak onlarda başarılıdır…
-İlham aldığınız yazar/yazarlar var mıdır? Varsa kimlerdir?
Mustafa Miyazoğlu diyebilirim. Ortaokul yıllarında tanıştığım bir yazar kendisi, abimin arkadaşıydı tanışma fırsatımda oldu doğal olarak. Otuz-kırk tane seri var tiyatroları, romanları, şiirleri, denemeleri vardır ama “Neden her konuda yazmak istiyor?” derdim o yıllarda. Denemeci olarak çok başarılı olsa da pek bilinmiyor o yanı. Tabii birçok yazardan pek çok şey öğreniyoruz, hele hele tipi, meşrebi bana yakın olan yazarlardan daha çok şey öğrendim ancak bunların sayısı çok fazla değil sanıyorum.
-Mavi Marmara sonrası bir de ayraç çıkarttınız. Bu ayracın hikâyesi nedir, nasıl ortaya çıktı?
Kendiliğinden gelişen bir şey aslında, arkadaşların sürprizidir aslında imza günü. Kitabım yok ayracım var diye tarihe not düşmüş olduk, iyi de oldu geriye dönüp baktığımda beni gülümseten bir anı oldu.
 
-Şu ana kadar üç kitap çıkarttınız, “Baba adı: Âdem, Ana adı Havva(Roman-Öykü)”, “İsmet Saat Kaç(Anı-Günlük)” ve son olarak “Türkiye Sevgisi İmandandır(Deneme-İnceleme)” isimli bir kitap çıkarttınız ve her bir kitap ayrı bir tür üzerine kaleme alınmıştı. Örneğin ilk kitabınız bir roman iken son kitabınız inceleme ağırlıklı bir eserdi. Bu çeşitliliği sağlamak sizin için zor olmuyor mu?
Yazmak benim esas işim değil, gerçek yönelişim bu değil. Şahsen benimkisi biraz can sıkıntısı…
a)Bu çeşitlilik içerisinde kendinizi ne yazarı olarak adlandırıyorsunuz?
Vallahi ben kendimi çocukluk arkadaşlarımla vakit geçiren bir adam olsam çok mutlu olurum. Mesela çocukluk arkadaşlarının kıymetini bilen biri olarak hatırlanmak bir yazar olarak hatırlanmaktan daha kıymetli benim için. Yazarlık çok ciddi bir şey değil üstelik okur olmak daha zor. Okur, yazardan daha ileride, bundan emin olun…
b)yakın zamanda yeni bir projeniz var mı? Varsa içeriğinden biraz bahsedebilir misiniz?
Var, biraz gezdim ve birazda yazdım çizdim ama yazılarım oldukça dağınık. Çokça yazı yazmam gereken yerlerde ufak tefek şeyler yazmışken bazı küçük detaylar hakkında beş-altı tane yazı yazmışım, nasıl bir ara getireceğim bilmiyorum ama yakında bir kitap var. Bir de Türkiye Sevgisi İmadandır’ın devamını yazmak niyetindeyim
-Edebiyat dünyasında eksikliğini hissettiğiniz başlıca konular nelerdir?
Roman! Edebiyat yok yani, var mı?
-Siz de dergicilik yaptınız bir süre Yazı, Genç Dost gibi önemli dergiler çıkarttınız. Bu işin içinde bulunan biri olarak Türkiye’deki dergiciliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Dergiciliğin geleceği nedir sizce?
Cemil Meriç’in bir lafı vardı;
Hür tefekkürün kalesi
Oy, oy yani, kaldı mı böyle bir dergi? Bağımsız, dünya sistemiyle hesaplaşan? Var birkaç tane ama neyse…
-Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mıdır Ebubekir Bey?
Yok ama ay içelim, muhabbet edelim…